25 milyon kişinin sandıkta verdiği oyunu, iradesini yok sayıyorsanız, bunun adı faşizmdir

Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Mahir Ünal, AK Parti Genel Merkezinde düzenlediği basın toplantısında, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

CHP'nin 15 Haziran'da başlattığı yürüyüşün Maltepe'de bir mitingle sona erdiğini hatırlatan Ünal, bu yürüyüş boyunca güvenliği sağlayan İçişleri Bakanlığına teşekkür etti. 

Türkiye'nin geçmişte benzer bir eyleme şahit olduğuna işaret eden Ünal, başörtü yasağına karşı çıkan 100 binlerce insanın İstanbul Çapa'dan Hopa'ya kadar elele tutarak, baskıya karşı tepkilerini dile getirdiklerini hatırlattı. 

Bu masum eylemin devletin sert tepkisine maruz kaldığını anımsatan Ünal, gözaltılar, tutuklamalar ve sert polis müdahaleleri yaşandığını kaydetti. Birçok masum öğrencinin Devlet Güvenlik Mahkemelerinde "halkı kışkırtmak ve kamu düzenini bozmak" nedeniyle yargılandığını ve tutuklandığını belirten Ünal, "Demokrasimizin nereden nereye geldiğini göstermesi açısından bu da önemli bir örnek." dedi. 

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun dünkü konuşmasını bir siyasetçi olarak, demokrasi ve siyaset kurumu açısından "sıkıntılı ve tehditkar" bulduğunu dile getiren Ünal, şöyle devam etti:

"Kemal Kılıçdaroğlu, 16 Nisan halk oylamasını 'gayri meşru' gördüğünü, seçilmiş hükümetin meşruiyetini, TBMM'nin mevcut durumunu sorgulayan ve konuşmasının akabinde de 'sonuna kadar sokak' ifadesini kullanan bir dilin demokrasimiz ve siyaset kurumu açısından oldukça riskli olduğunu düşünüyoruz. Kılıçdaroğlu, 'Bize niye adaleti sokakta arıyorsunuz diyorlar ama 15 Temmuz'da darbeyi savuşturan parlamentonun duruşu ve insanların sokağa inmesiydi.' diyor. Burada sizlere soruyorum; asker kıyafeti giymiş teröristlerin, devletin tankını, uçağını, helikopterini ele geçirip insanlara ateş eden ve bir darbe girişiminde bulunan darbecilerle ve onlara karşı sokağa inmekle, anayasal uygulamalar çerçevesindeki icraatlarla yoluna devam eden hükümeti aynı kefeye koymak demokrasimize, meşruiyet anlayışına sığar mı? Bunu kamuoyunun vicdanına bırakıyorum."

"Kılıçdaroğlu, sokakla adaletin gelmeyeceğini bilmiyor mu?"

Kılıçdaroğlu'nun "Ne olursan ol, kim olursan ol adaleti bu ülkeye getireceğim" ifadelerine atıfta bulunan Ünal, "Eğer demokrasimizi, siyaset kurumumuzu, seçilmiş meşru hükümeti gayri meşru görüyorsa acaba adaleti hangi yolla getirecek?" diye sordu. 

Siyaset kurumunun asli görevinin toplumsal talepleri alıp, bir siyasi akla dönüştürüp, TBMM'ye yansıtıp, TBMM üzerinden de  halkın taleplerini çözüme kavuşturmak olduğunu vurgulayan Ünal, bu nedenle siyasetin ve demokrasinin güzel olduğunu söyledi. 

Demokrasi tarihinin, yüzlerce yıldan beri sokaktaki kargaşanın seçimler ve sandık aracılığıyla parlamentoya taşınması tarihi olduğunun altını çizen Ünal, "Siyaset kurumu aracılığıyla parlamentoya taşınan talepleri, Kılıçdaroğlu'nun parlamentodan, demokrasiden alıp sokağa taşımak istediğine şahit oluyoruz. Bu konuda Kemal Kılıçdaroğlu'nun ne yapmak istediğini etraflıca açıklaması gerektiğini düşünüyoruz. Eğer demokrasiyi, siyaseti, seçilmiş hükümeti yok sayıyorsa Kemal Kılıçdaroğlu, sokakla adaletin gelmeyeceğini bilmiyor mu? Dünya tarihi boyunca bunun örneklerini görmedik mi?" değerlendirmesinde bulundu.

"2019 seçimlerini de gayri meşru görmektedir"

Kılıçdaroğlu'nun "Halkın 15 Temmuz'u", "Sarayın 15 Temmuz'u" sözlerine dikkati çeken Ünal, şunları kaydetti:

"Sokağın parlamentosu... Çünkü miting meydanında 10 maddeyi okuduktan sonra kabul edenler, etmeyenler oylamasıyla da demokrasi tarihi boyunca sokağın parlamentoya taşınma sürecini 'TBMM'nin iradesi elinden alınmıştır' gibi tuhaf bir argümanla miting meydanına taşıyan Kılıçdaroğlu, miting meydanında oylama yapıyor. Kemal Kılıçdaroğlu, paralel bir yapı mı oluşturmak istiyor. 'Halkın polisi' meşru polisi, 'halkın jandarması' diyerek meşru jandarmayı, 'halkın 15 Temmuz'u' diyerek 15 Temmuz'un o destansı savunmasının paralelini oluşturuyor. Sonra da 'siyaset bölmemektir' diyor. Bu bölücülük değil midir sayın Kılıçdaroğlu? Siz işinize geldiği gibi seçilmiş meşru hükümeti gayri meşru sayacaksınız, TBMM'yi ele geçirilmiş addedeceksiniz, bütün sistemi, siyaseti, demokrasiyi, 16 Nisan'da yapılmış halk oylamasını gayri meşru ilan edeceksiniz... Peki o halde Kemal Kılıçdaroğlu, 16 Nisan'ın sonucu olarak 2019 seçimlerini de gayri meşru görmektedir. O halde sayın Kemal Kılıçdaroğlu, sandığı, seçimleri ve siyaseti referans göstermemektedir. Kılıçdaroğlu, sokağı ve konuşmasının sonunda ifade ettiği gibi isyanı teşvik etmektedir. Bir siyasetçi olarak Kemal Kılıçdaroğlu bunu nasıl yapabilir?"

Kılıçdaroğlu'nun "15 Temmuz'un kontrollü darbe olduğu" ve "asıl darbenin 20 Temmuz'da OHAL ilanıyla başladığı" yönündeki iddialarına ilişkin Ünal, "Seçilmiş meşru hükümetin, seçilmiş Cumhurbaşkanı'nın anayasada dayanağı olmayan tek bir eylemini gösterebilir misiniz?" sorusunu yöneltti. 

AK Parti Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş'ın, 19 Temmuz gecesi, siyasi partilerin grup başkanvekillerini arayarak, bu konuyu istişare ettiğini aktaran Ünal, bu konuda mutabakatın sağlandığını ancak CHP Grup Başkanvekili Levent Gök'ün "OHAL ilanı konusundaki hassasiyeti anlıyoruz ama biz TBMM'de buna muhalif olacağız." dediğini anlattı. 

"Siyaset kurumunu hedef almaktadır"

"Siyaset kurumu, TBMM, Anayasa işliyor. Yapılan her şey anayasaya, demokrasiye, TBMM iç tüzüğüne uygunken Kılıçdaroğlu nasıl kalkıp da 20 Temmuz OHAL ilanını bir darbe girişimi olarak tanımlayabilir?" diye soran Ünal, Kılıçdaroğlu'nun demokrasiye, siyasete, siyaset kurumuna, meşruiyete uygun olmayan referanslarının siyaset kurumunu hedef aldığını söyledi. 

Dünyanın hiçbir yerinde demokrasi kullanılarak, demokrasinin, siyaset kurumu kullanılarak, siyaset kurumunun yok edilmesine izin verilmeyeceğini vurgulayan Ünal, dünyanın hiçbir yerinde sokak çağrısının meşru olmadığını ifade etti. 

İnsanlık tarihi boyunca sokaktan adalet çıkmadığı için, sandıktan iktidar çıktığı için ve sokaktaki kaos parlamentoya evrildiği için bugün parlamentoların var olduğunu dile getiren Ünal, "Kemal Kılıçdaroğlu'nu parlamentoya, siyasete ve demokrasiye saygılı davranmaya davet ediyorum." diye konuştu. 

"Dikta" suçlamasında bulunan Kılıçdaroğlu'nun 1940'lı yıllardan örnekler verdiğini kaydeden Ünal, "1940'ların Almanya'sına Türkiye'yi benzeten Kemal Kılıçdaroğlu, acaba 1940'ların Almanya'sında böyle bir yürüyüşü yapabilir miydi? Bırakın 1940'ların Almanya'sını, o elele yürüyüşün yapıldığı, hak arayışındaki masum çocukların tutuklandığı, gözaltıların yaşandığı o günlerde 1998'de Kemal Kılıçdaroğlu, böyle bir yürüyüş yapsaydı, sokak çağrısı yapsaydı, demokrasiyi, meşru hükümeti, siyaseti, parlamentoyu yok saysaydı, acaba o gün bu yürüyüşü yapabilir miyidi? Bunları her birimizin kendimize, Kemal Kılıçdaroğlu'nun da kendisine sorması gerektiğini düşünüyorum." ifadelerini kullandı. 

"Kılıçdaroğlu, sokakla tehdit etmekte"

Daha acı olanın; Kılıçdaroğlu'nun tüm sivil toplum kesimlerini, bütün yurttaşları, devletin bütün erklerini kendi yayınladığı 10 maddelik bildiriye sahip çıkmaya davet etmesi ve yasama, yürütme, yargı erklerini uyarmaya kalkışması olduğunu belirten Ünal,  "Hükümeti ve Cumhurbaşkanı'nı yargıya müdahale etmekle suçlayan Kılıçdaroğlu, bırakın müdahaleyi açık bir şekilde sokakla tehdit etmekte." dedi. 

Ünal, "Siz, demokrasiyi, parlamentoyu, seçilmiş meşru hükümeti yok sayıyorsanız, sokağı adres gösteriyorsanız bunun adı faşizmdir. 100 bin kişinin sokağa çıkmasına yaslanarak 25 milyon kişinin sandıkta verdiği oyunu, iradesini yok sayıyorsanız, bunun adı faşizmdir." değerlendirmesinde bulundu. 

Milletin İbrahimleri, Musaları bildiği gibi Firavunları, Nemrutları da çok iyi bildiğini ifade eden Ünal, "O yüzden bu millet Firavunları, Nemrutları asla seçmez ve asla iktidar yapmaz." dedi. 

"Kılıçdaroğlu, tehlikeli bir oyun oynamaktadır"

Kemal Kılıçdaroğlu'nun tehlikeli bir oyun oynadığını belirten Ünal, meselenin bir parti içi mesele değil, Türkiye meselesi olduğunu söyledi. Kılıçdaroğlu'nun siyasi bir hamleyle "kapının önüne koyarım" dediği muhalifleri bertaraf ettiğine işaret eden Ünal, "Üzerindeki FETÖ şaibesini perdelemiş olabilir ama bu yoldan seçilmiş meşru hükümeti, cumhurbaşkanını, anayasayı, 16 Nisan halk oylamasını, sandığı ve seçimleri gayri meşru ilan edemez. Bu millet de buna izin vermez. Kılıçdaroğlu, bu milleti sokakla korkutacaksa; bu millet 15 Temmuz cehennemini yaşamış, tanklara, helikopterlere, uçaklara ve mermilere göğsünü siper etmiş bir millettir. O yüzden kimseyi kimseyle korkutmasın. Meşru siyaset içerisinde demokratik siyasetin bir parçası olarak sorunların çözüm yerinin, demokrasinin tecelligahının TBMM olduğunu bilerek, seçimleri, sandığı referans göstererek siyaset yapmalıdır, sokağı ve isyanı referans göstererek değil." şeklinde konuştu. 

Sandıktan 25 milyon oyla çıkmış iradeyi yok saymanın, sokağa davetin, sokağı aktör haline getirme çabasının faşizm olduğunu vurgulayan Ünal, buna asla izin vermeyeceklerini söyledi. 

Adaletin sokakta aranmayacağının altını çizen Ünal, "Toplumsal düzeni ve demokrasimizi hedef alan, sandığı ve seçimi yok sayan ve isyan çağrısı yapan Kılıçdaroğlu, maalesef topluma bir anarşizm sunmaktadır. Bundan vazgeçmesini kendisine tavsiye ediyoruz." dedi. 

"Avusturya Dışişleri Bakanlığından, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci'nin 15 Temmuz etkinlikleri için ülkelerine gelmesine izin verilmediğine dair açıklama yapıldı. Bununla ilgili değerlendirmeniz nedir?" sorusu üzerine Ünal, Avusturya, Hollanda ve Almanya'nın son bir yıldan beri Türkiye'ye dönük bu tür bir tutum sergilediğini ifade etti. 

Daha önce de Hollanda'nın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya ile Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'na karşı benzer bir tutum takındığını dile getiren Ünal, "Şimdi de benzer bir tutumu Avusturya'nın sergilediğini görüyoruz. Türkiye, herhangi bir şekilde dış politikasında gerilimden yana değildir. Türkiye her zaman diplomasiden, konuşmadan ve diyalogdan yana olmuştur. Türkiye'nin Almanya'da, Hollanda'da ya da Avusturya'da kendi vatandaşlarıyla buluşmasının engellenmesi kabul edilebilir bir tutum değildir." değerlendirmesini yaptı. 

Ünal, 15 Temmuz anma etkinliklerine ilişkin ayrıntıların sorulması üzerine, etkinliklerin yarın itibarıyla başlayacağını kaydetti. Cumhurbaşkanlığının himayesinde yapılacakların yanı sıra siyasi partilerin, sivil toplum kuruluşlarının ve tüm toplumsal kesimlerin kendi etkinlikleri olacağını belirten Ünal, AK Parti'nin de bir sivil toplum örgütü, bir siyasi parti olarak kendi etkinliklerini yapacağını, Cumhurbaşkanlığının himayesindeki törenlere de katılacaklarını söyledi.

Parti olarak 12, 13 ve 14 Temmuz'da, hem insan hakları ihlali olarak 15 Temmuz'un ele alındığı hem de 15 Temmuz darbe girişiminin analizinin gerçekleştirildiği, 81 ildeki gençlik ve kadın kollarının, ana kademe il başkanlıklarının yürüttüğü etkinlikler yapılacağını anlatan Ünal, sözlerine şöyle devam etti:

"15 Temmuz ile ilgili hiçbir tören yapılmasa bile bu aziz millet, o gece verdiği mücadeleyi anmak, yad etmek, hatırlamak ve unutmamak için 15 Temmuz gecesi yine demokrasi nöbeti tuttuğu yerlerde olacaktı zaten. Burada acı olan 15 Temmuz darbesi gibi bir darbeyi savuşturmuş ve bir yıldan beri yaralarını sarmaya çalışan bir Türkiye varken, dört ayrı terör örgütüyle mücadele eden bir Türkiye varken ve siyasi sorumluluk böyle bir durumda devletin, hükümetin yanında durmayı gerektirirken doğal olarak 15 Temmuz'un ve terörle mücadelenin sonuçlarından ortaya çıkan bazı hoşnutsuzlukları bir toplumsal sorun haline getirip kaşıyarak, 15 Temmuz anma törenlerini gölgelemeye kalkışmanın neresi makul, bunu da milletimizin takdirine bırakıyorum."

"Gerçek darbeciler hapistedir ve yargılanmaktadır"

Muhalefetten "Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) siyasi ayağının ortaya çıkarılması"na yönelik açıklamalar geldiğinin belirtilmesi ve konuyla ilgili değerlendirmesinin sorulmasına karşılık Ünal, "Bir şeyi tekrar tekrar söylediğiniz zaman o gerçek olmaz. Güneş balçıkla sıvanmaz." dedi.

17-25 Aralık'tan sonra sivil toplum örgütü görünümlü yapının terör örgütü olduğunun ortaya çıktığını, devlet tarafından "Paralel Devlet Yapılanması" olarak isimlendirildiğini vurgulayan Ünal, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Ondan sonra da bu yapıyla ilgili kesin, kati bir mücadele başlatılmış, 17-25 Aralık 2013'ten sonra AK Parti yerel seçimler, iki genel seçim ve üç kongrede kendi temizliğini yapmıştır. Ama siyasi ayağından bahseden Kemal Kılıçdaroğlu, CHP içerisinde hiçbir FETÖ temizliği yapmamıştır. Kemal Kılıçdaroğlu, delilsiz yargılamadan bahsediyor, 'Gerçek darbeciler yargılansın' diyor. 'FETÖ ile göstermelik mücadele edilmesin' diyor. Gerçek darbeciler hapistedir ve yargılanmaktadır. O gece, 15 Temmuz gecesi darbeciler suçüstü yakalanmış ve şu anda Türkiye Cumhuriyeti devletinin yargısına hesap vermekteler. Bunu perdelemeye kalkışmasın Kemal Kılıçdaroğlu. Önerimiz, lüften, iddianameleri dikkatle, özenle okusunlar. Delilleri layıkıyla değerlendirsinler.

Eğer kamuoyu nezdinde delilsiz yargılama, 'FETÖ'cüler yargılanmıyor' algısı oluşturmak istiyorsa Kemal Kılıçdaroğlu, bu mümkün değil. Çünkü yargı içerisindeki FETÖ'cüler zaten deşifre olmuştu. 15 Temmuz darbesiyle birlikte ordu içerisindeki FETÖ'cüler suçüstü yakalandılar. ByLock, Eagle gibi uygulamalar üzerinden bunların kullanıcıları tespit edildi ve bunlara dönük gerekli işlemler yapıldı. Olağanüstü hal uygulamalarının oluşturacağı mağduriyetlerin giderilmesi için TBMM'de olağanüstü hal izleme komisyonu kuruldu. Türkiye bu süreçte, diğer ülkelerin yaptığı gibi, tartıştığı gibi, 15 Temmuz'u yaşamasına rağmen insan hakları anlaşmasını askıya almayı tartışmadı. Türkiye Cumhuriyeti devleti demokratik ve adil bir şekilde darbecileri yargılamaktadır. Kemal Kılıçdaroğlu ise bu adil yargılamayı perdelemeye çalışmaktadır."

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun olağanüstü hal uygulamasının uzatılmamasına yönelik talebi hatırlatılarak partideki toplantılarda bu konunun gündeme gelip gelmediğinin sorulması üzerine Ünal, AK Parti hükümetleri süresince parti siyaseti ile hükümeti, cumhurbaşkanlığını dikkatli şekilde ayırt ettiklerini vurguladı.

Olağanüstü hal uygulaması süresinin Milli Güvenlik Kurulunda alınacak tavsiye kararına bağlı olduğunu belirten Ünal, "Orada istihbarat örgütlerinin ve devletin diğer birimlerinin Türkiye'nin bundan sonraki güvenliğine ilişkin brifleri sonucunda alınacak bir karardır. Yani bir siyasi partinin toplantısında alınacak bir karar değildir." açıklamasını yaptı. 

Türkiye'nin 15 Temmuz'da FETÖ darbe girişimini yaşadığına, terör örgütleriyle aynı anda mücadeleyi sürdürdüğüne dikkati çeken Ünal, şunları kaydetti:

"Fransa'da bugün hala olağanüstü hal devam ediyor. Fransa 15 Temmuz mu yaşadı, dört ayrı terör örgütüyle mi mücadele ediliyor? Londra'da tek bir terör saldırısı üzerinden İngiltere hükümeti insan hakları anlaşmasını askıya almayı tartıştı. Biz halkımızın olağanüstü halden asla etkilenmemesini sağlayacak önlemleri alarak devletin bu süreçte kendi içinde son derece disiplinli olarak bürokrasisinin işlemesine özen gösteriyoruz. CHP'nin yaptığı yürüyüş ve miting, tek bir kişinin burnunun kanamasına izin verilmedi, tek bir kişinin özgürlüğünün engellenmesine izin verilmedi, Türkiye'nin dört bir tarafından binlerce otobüsle gelip mitinge katılan insanların işi kolaylaştırıldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi mitinge katılan insanların rahat katılması için gerekli hizmetleri sundu. Burada vatandaşa ya da sivil siyasete dönük devletimizin herhangi bir şekilde engellemesi ya da iş dünyasını, diğer toplumsal kesimlerin özgürlüklerinin kısıtlanması gibi bir durum söz konusu değil. Tam tersine devletin 15 Temmuz sonrası kendi iç temizliğini yapması, terör örgütlerine karşı daha disiplinli, mukavemetli, güçlü, koordinasyon içinde daha hızlı mücadele etmesi için alınmış bir karardır."

"Kendi iradesini Kandil'e kiraya veren..."

Meclis İçtüzük çalışmalarına ilişkin görüşmelerin yarın ilgili komisyonda başlanacağı yönündeki açıklama hatırlatılarak, bunun komisyon gündeminde yer almadığının belirtilmesi üzerine Ünal, komisyonun kendi gündemine hakim olduğunu söyledi.

Komisyon gündemine ilişkin kendi gruplarından verilen bilgiyi paylaştıklarını aktaran Ünal, komisyonun birtakım tehirlerde bulunabileceğini, bunun komisyonun inisiyatifinde olduğunu kaydetti.

HDP'nin internet sitesinde yer alan Selahattin Demirtaş imzalı "AKP Genel Başkanı'na açık çağrı" başlıklı mektuba ilişkin değerlendirmesi sorulan Ünal, bir siyasetçinin en kıymetli unsurunun özgür iradesi olduğunu vurguladı.

Ünal, "Kendi iradesini Kandil'e kiraya veren, kendi iradesiyle hareket etmeyen ve demokratik siyasetin yanında durmak yerine silahların gölgesindeki siyaseti tercih eden bir siyasetçinin Genel Başkanımıza ve Cumhurbaşkanımıza söz söyleme hakkı yoktur. Öncelikle kendi iradesini terör örgütünden ayrıştırması, kendi iradesine sahip çıkması, kendi sesiyle, sözüyle, diliyle konuşması gerekir ki biz onu muhatap alalım ve ona cevap verelim." diye konuştu.