Genel Gündem

Türkiye'nin Riskli Olduğu Algısı Bilinçli Olarak Yaygınlaştırılıyor


Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal, Türkiye’nin riskli ülke olduğu algısının başta Rusya olmak üzere turizm pazarındaki bazı rakiplerimiz tarafından bilinçli olarak yaygınlaştırıldığını söyledi. 

Türkiye’nin dünyada bizim algıladığımızdan daha farklı algılandığını ve bunda özellikle tanıtım yapan kurumların da etkisinin olduğunu belirten Bakan Ünal, Türkiye’nin tanıtımını yapan kurum ve kurulları ortak bir çatı altında toplayacaklarının işaretini verdi. 

Dışişleri Bakanlığının bu yıl sekizincisini düzenlenerek bir geleneğe dönüştürdüğü büyükelçiler konferansında büyükelçilerle bir araya gelen Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal, bu konferansın Türkiye’nin dış politikasına yönelik kapsamlı değerlendirmelerin yapılması ve daha etkin eşgüdümün sağlanması noktasında çok ciddi katkılar sağladığını dile getirdi.

‘Kriz Yönetimi ve İnsani Çözümler’ olarak belirlenen tema dolayısıyla Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na ayrıca teşekkür eden Bakan Ünal, dünyada ve Türkiye’de yaşanılan terör saldırılarına da değinerek, “Bizim bu terör örgütlerine karşı duruşumuz ve tavrımız bellidir. Ama ülkenin itibar yönetimi açısından ve dolayısıyla ülkenin turizmi açısından, ülkenin güvenlik algısı açısından asıl yönetilmesi gereken daha büyük sorun bunun sonuçlarını yönetebilmektir.” dedi. 

Teröre Maruz Kalan Ülke Sadece Türkiye Değildir

“Bu sabah yaşadığımız menfur terör saldırısı henüz daha Sultanahmet saldırısının acısı içimizdeyken içimizi bir kez daha kanattı. 

Elbette terör her ne şekilde olursa olsun, her nereden gelirse gelsin, kimliği içeriği ne olursa olsun nihayetinde terörün amacı, hedefi, biçimi aynıdır. 

Bu ister PKK terörü olsun, ister DEAŞ terörü olsun, ister DHKPC ya da başka terör örgütlerinin saldırıları olabilir. 

Bizim bu terör örgütlerine karşı duruşumuz ve tavrımız bellidir. Ama ülkenin itibar yönetimi açısından ve dolayısıyla ülkenin turizmi açısından, ülkenin güvenlik algısı açısından asıl yönetilmesi gereken daha büyük sorun bunun sonuçlarını yönetebilmektir. 

Çünkü terör olaylarının hedefi kaos, kaygı, endişe ve bir şiddet sarmalı oluşturmaktır. Buna maruz kalan tek ülke elbette Türkiye değildir.” 

Yaşanılan Krizlere Tepki Verme Biçimimiz Çok Önemlidir

“Geçtiğimiz günlerde Paris’de, daha önce Madrid’te, Londra’da,  New York’ta ve günümüzde artık terör değişik yerlerde hiç beklemedik zamanlarda çirkin yüzünü gösterebiliyor. 

Dolayısıyla terörün geliş biçimi ya da olduğu ülke üzerinden ve sonuçları üzerinden çeşitli algı operasyonları da yapılmıyor değil. Yani bir terör eylemi Paris’te gerçekleştiğinde bu terör eylemine gösterilen hassasiyetin ya da aynı terör eylemi İstanbul’da gerçekleştiğinde dünya medyasının buna gösterdiği hassasiyetin bizim tarafımızdan nasıl karşılanacağı ve ne tepki vereceğimiz de çok önemli. 

Bizim bunu burada bir düşmanlık olarak algılayıp düşmanca bir tepki vermemiz mi yoksa bunu bir mevcut durum tespiti olarak görüp bunun sonuçlarını yönetmek için neye ihtiyacımız olduğunu değerlendirmemiz mi gerekiyor? 

Özellikle diplomasi açısından bu çok kıymetlidir. Çünkü bizim öncelikli olarak yaşadığımız kriz ya da yaşadığımız sorun her ne olursa olsun onun bize geliş biçiminden daha önemli olan bizim onu karşılama ve ona tepki verme biçimimiz daha çok önemlidir. 

Diğer bir ifade ile biz burada kurban rolünü mü oynayacağız yoksa proaktif bir yaklaşımla bunun üstesinden gelmek ve bunu aşmak için ihtiyacımız olan şeylerin neler olduğuna mı enerjimizi yönlendireceğiz?”

Yaşadığımız Sorunlar Direncimizi Artırmaktadır

“Biz hiçbir zaman Türkiye olarak yaşadığımız sorunlar, krizler karşısında kendimizi mağdur ya da kurban olarak görmedik. Yaşadığımız her krizi bir şekilde aşacak enerjiyi ve bunu aşmak için neye ihtiyacımız olduğu sorusunu sorduk ve bugüne kadar aştığımız her kriz bizi biraz daha güçlendirdi. 

Bizim krizlerden neler öğrenmemiz gerektiği, hangi deneyimleri hangi tecrübeleri edinmemiz gerektiği ve daha sonraki süreçler için hangi öngörülere sahip olmamız gerektiğiyle ilgili biz de bir birikim oluşturdu. 

Şundan emin olunuz ki, yaşadığımız bu sorunlar bizim direncimizi, deneyimimizi, bizim bu sorunlarla başa çıkabilme kapasitemizi daha da artırmaktadır.”

Sorunları 13 Yılda Aşarak Bugünlere Ulaştık 

“Takdir edersiniz ki, bir toplumun gelişmişlik oranı o toplumun sorun çözebilme kapasitesiyle eş değerdir. 

Bir toplumun gelişmişliğini biz anlamak istiyorsak o toplumun ne kadar sorun çözme yeteneği, becerisi, deneyimi olduğuna bakmamız gerekir. 

Son 13 yılda biz gerçekten birçok krizi başarıyla aştık, atlattık. Hepinizin çok iyi bildiği ve içinde bulunduğumuz bölgeden kaynaklanan ve bizim de son 13 yılda yaşadığımız değişimin sancılarından kaynaklanan bazı sorunlar yaşıyoruz. 

Türkiye son 13 yılda çok hızlı büyümüş, çok hızlı toplumsal değişimler yaşamış ve hepsinden önemlisi gelir seviyesini 13 yıl içerisinde 3 bin dolardan, 10 bin doların üstüne çıkartmıştır. Kişi başı 3 bin dolar gelire sahip olan bir toplumun sorunları ve ihtiyaçlarıyla 10 bin doları aşan bir gelir seviyesinin sorunları, talepleri ve ihtiyaçları doğal olarak farklı olacaktır. Hele hele kendi iç bütünlüğünü, kendi iç barışını, sağlamaya çalışan, kendi birliğini ve beraberliğini inşa etmeye çalışan, kendi yitik hafızasını yeniden inşa etmeye çalışan, kendisiyle barışmaya çalışan, kendisiyle ilgili algısını ve algıyı yeniden inşa etmeye çalışan, çok temel sorunlarını çözmeye çalışan bir ülkedir. Güneydoğu sorununda yaşadığımız gibi ister buna güneydoğu sorunu diyelim, ister Kürt meselesi diyelim ya da Kürt meselesini çözmek için bir kısım aklı evvellerin şiddeti ve silahı çözüm aracı olarak görmesinden kaynaklanan terör sorunu diyelim nihayetinde çözmek zorunda olduğumuz birçok sorunu bugüne kadar aştık ve bugünlere ulaştık.” 

Bizi Dünya Bizden Daha Farklı Algılıyor

“Nihayetinde 2011 yılında başlayan ve bölgemizde önce Tunus, Yemen, Libya, Mısır ve Suriye’de durdurulan ve Mısır üzerinden geri çevrilen ve bölgedeki düzen arayışının artık bir kaosa dönüştüğü sorunlar yumağının da hemen yanı başımızda olması ve bütün bunları yönetme becerimizin ve bütün bunları yönetecek bir aklın ortaya çıkması ve bu süreçte yaşadığımız sorunlar… 

Şimdi bütün bunları konuşurken aslında neyi konuşuyoruz? Kendimizi konuşuyoruz. Türkiye’nin dünyada nasıl algılandığı ile ilgili bizim en son yaptırdığımız bir çalışmada gördüğümüz temel şey şu oldu: Bizim kendimizi algılama biçimimiz ile dünyanın bizi algılama biçimi arasında çok ciddi bir makas mevcut.”

 

Türkiye’nin Tanıtımını Yapan Kurum ve Kurulları Bir Araya Getireceğiz

“Bunun koordinasyondan kaynaklanan sebepleri de var. Şu an Türkiye’nin tanıtımını yapan yaklaşık yirminin üzerinde kurum var. Bu kurumların her biri kendi bakış açısı, Türkiye’yi algılama biçimi ve Türkiye’yi tanıtma stratejisi farklılıklar içerdiği için her biri farklı farklı yaklaşımlarla bu tanıtımı gerçekleştiriyor. 

İlk adım olarak bu Türkiye’nin tanıtımını yapan kurum ve kurulların bir ortak koordinasyon altında toplanması için bir çalışma başlatıyoruz. 

Önümüzdeki dönemde de bütün bu kurumları toplayarak bir arama konferansı gerçekleştireceğiz. 

Bu arama konferansından da Türkiye Tanıtım Koordinasyon Kurulu gibi yeni bir yapıyı nasıl oluşturabileceğimiz doğrultusundaki çalışmaları yapacağız. 

Bu işin bir veçhesi bir de tabi işin sizin tarafınızda olan yüzü var. O da şu: Özellikle Kültür ve Turizm Bakanlığı açısından bakıldığında maalesef Kültür Bakanlığı ile Turizm Bakanlığı yan yana konulmuş ve şu anda biz tanıtma ataşeleri üzerinden yurt dışında 39 ülkede 44 temsilcilikle biz çalışıyoruz. 

Şimdi biz hızlı bir şekilde yeniden kültür ataşelerimizi de atamak istiyoruz. Bu hem sizin de işinizi kolaylaştıracak.”

Bizim İçin ‘Utrech Turizm Fuarı’ Yanlış Zamanda Doğru Yerde Olmaktı 

“Sizinle bizim koordinasyonumuzu da kolaylaştıracak bir çalışma olacak ve bizim bu süreçte göreve başladığımız ilk gün yaşadığınız milliyeti belli olmayan bir uçağın angajman kurallarını ihlal etmesinin sonucunda düşürülmesiyle başlayan ve bizim Rusya’dan bize gelen 4.5 milyon turistin önümüzdeki sezon gelmeyecek olması özellikle bizim turizm başkentimiz Antalya için çok ciddi bir risk oluşturuyordu. 

Biz hızlı bir şekilde pazarı çeşitlendirmek, bu anlamda sadece Rusya ve bağımsız devletler topluluğuna dönük uyguladığımız 6 bin dolar yakıt desteğini bütün dünyaya dönük hale getirdik. Yani şu anda bütün dünyadan İzmir, Muğla, Antalya, Alanya, Gazipaşa buralara gelecek olan tarifeli-tarifesiz bütün uçaklara 6 bin dolar bir yakıt desteği sağlayarak hem pazarı çeşitlendirmek hem de bu cazibeyle özellikle Rusya’dan kaynaklanacak açığı kapatmayı hedefledik ve 40 günde de aslında epey bir mesafe aldık ve Utrech Turizm Fuarı’nda da bunun finalini yapmayı aslında planlıyorduk. 

O gün maalesef İstanbul’daki acı olayı yaşadık. Aslında olayın olduğu gün bizim Utrech’de olmamız, turizm fuarında olmamız bizim için bir yanlış zamanda doğru yerde olmak anlamına da geldi. 

Çünkü bizim sektörün temsilcileriyle, tur operatörleriyle orada hızlı bir temas sağlama ve en azından bu patlamanın sektör üzerindeki etkisini azaltma imkânını bize sundu. 

Önümüzdeki günlerde aynı zamanda Madrid’de, Almanya’da, yine İngiltere’de, İsveç’te tur operatörleriyle görüşüp aynı zamanda orada büyükelçiliklerimizle de işbirliği içerisinde bir çalışma yürüteceğiz.” 

Güvenli Ülke İmajımıza Yönelik Kara Propagandanın Etkisini Bertaraf Etmeliyiz 

“Önümüzdeki süreçte aslında biz, Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak tanıtım stratejimizi de temelde değiştirecek bazı yeni çalışmalar da içerisindeyiz. 

Çünkü dediğim gibi bir koordinasyon kurulu altında tanıtımı toplamak, hem de tanıtımı daha çok temas ve daha çok yüz yüze görüşme üzerine kurmak gerekliliği ortaya çıkıyor. 

Çünkü bizim bilinirlik sorunumuz yok. Dünya bizi biliyor. Bizim hem dijital platformda hem de diğer mecralarda çok güçlü tanıtım kampanyalarımız var ama şu anda bizim bu son 2 yılda oluşturulan ve Türkiye’nin güvenli ülke imajını yaralamaya dönük kara propagandanın oluşturduğu negatif etkiyi bertaraf etmeye ihtiyacımız var. 

Bu bizim reklamla ya da reklam ve tanıtım mecralarını kullanarak gerçekleştirebileceğimiz bir şey değil. 

Dolayısıyla bizim üzerimizdeki bu güvenlik açısından riskli ülke algısını temizlemek için daha çok temas, daha çok yüz yüze görüşme, bu anlamda bizim sektör temsilcilerimizin seferber olduğu, bizlerin seferber olduğu, AB Bakanlığımızın, Dışişleri Bakanlığımızın, siz değerli büyükelçilerimizin kısaca bütün tarafların seferber olduğu bir planlama ve süreç içerisine girmemiz gerekiyor. 

Bu açıdan önümüzdeki süreç bizim için çok kritik. Çünkü sadece Antalya açısından bile bu çok sıkıntılı sonuçlar doğurabilir ama elimizde çok kıymetli bir kaldıraç var şu anda. Bu Antalya EXPO 2016.” 

 

EXPO 2016 Kaldıracını İyi Kullanmalıyız
“8 milyon ziyaretçi bekliyoruz. Bunun 3 milyonu yerli, 5 milyonu yabancı. Ve bu önümüzdeki sezon Rusya’dan 4.5 milyon gelecek olan ya da gelmeyecek olanın telafisi anlamına gelir. 
Aynı zamanda bu yine bizim tanıtım çalışmalarımızın da bir kaldıracı. Bizim katılımı 40 ülkenin üzerine çıkarma konusunda ciddi çabalarımız var. 
Bu yüzden değerli dostum Mevlüt Çavuşoğlu beyefendiye, Dışişleri Bakanımıza çok teşekkür ediyorum. 
Çünkü kendisi bu konuda çok ciddi bir gayret ve çaba içerisindedir. Sayın Cumhurbaşkanımız Salı günü EXPO alanını ziyaret edecek ve çalışmalara bizzat vaziyet edecek. Biz Cumartesi günü Antalya’da bir toplantı yapacağız bununla ilgili. Dolayısıyla sizlere de bu konuyla ilgili çok ciddi bir sorumluluk düşüyor. Önümüzde bizim katılacağımız üç tane büyük fuar var Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak. Bu fuarlarda da biz EXPO kaldıracını çok iyi bir şekilde kullanmak istiyoruz.”
Türkiye’nin Riskli Ülke Olduğu Algısı Bilinçli Olarak Yaygınlaştırılıyor 
“Görüldüğü gibi bütün bunlar aslında turizm sektörünün usta bir kriz yöneticisi olmasını zorunlu kılıyor. 
Başından beri anlattığımız, içinde bulunduğumuz coğrafyada yaşanılan istikrarsızlıklar kaçınılmaz olarak artık her sektör gibi turizm sektörünü de ciddi anlamda etkiliyor. 
Türkiye’nin güvenlik açısından riskli ülke olduğu algısının özellikle yaygınlaştırılması -tabii bu algının yaygınlaştırılmasında Rusya’nın ve Rusya’nın Bağımsız Devletler Topluluğuna dönük kara propagandanın çok ciddi bir etkisi olduğu gibi- diğer taraftan Avrupa’da da pazar açısından rekabet içerisinde olduğumuz ülkelerin de maalesef bu konuda çok ciddi bir alttan alta katkıları var, onu da inkâr edemeyiz. Ve tabii biz son on yılda turizm sektöründe gösterdiğimiz çok hızlı büyüme ile altıncı sıraya yükseldik. 41 milyon gibi bir rakama ulaştık. Biz 2023 hedefi olarak 50 milyon turist hedefini koymuştuk. Ve biz 2013-2014’te aslında 2019’da bu hedefi gerçekleştirebileceğimizi yani 2023’ü beklenmeden 2019’da 50 milyon turist hedefini gerçekleştirebileceğimizi gördük. Ama özellikle 2014-2015 döneminde yaşadığımız Türkiye algısına dönük negatif saldırılar şu anda içerde yaşadığımız krizlerle de birleştiğinde bizim çok daha çaba göstermemizi çok daha çalışmamızı ve amaçlarımızı gerçekleştirmek için çabamızı ve gayretimizi arttırmamızı gerektiriyor.”

Türk Turizminin Önümüzdeki Süreçteki Amaçları Nelerdir?
 “Bütün bu kapsamda amaç demişken Türk turizminin önümüzdeki süreçteki amaçları neler? Bunları sizlerle özellikler beş başlıkta paylaşmak istiyorum. 
Önümüzdeki süreçte hızlı bir şekilde özellikle turizmin çeşitlenmesi, ürün çeşitliliği ve bunun tüm yıla yayılması bizim için çok önemli. 
Türkiye’nin Almanya ve Rusya’ya bağımlı hale gelmesi çok ciddi bir risk oluşturuyor. Çünkü Rusya ile yaşadığımız kriz ve hemen arkasından Sultan Ahmet’te Alman turistlere dönük saldırı bir anda sizin iki büyük pazarınızla ilgili sizi inanılmaz anlamda zor durumda bırakabiliyor. 
O yüzden hem ürünün hem pazarın çeşitlendirilmesi önümüzdeki süreçte büyük bir önem arz ediyor. 
Yine nitelikli iş gücü, tesis ve hizmet kalitesiyle uluslararası bir marka haline gelinmesi, daha üst gelir grubuna hitap edecek şekilde turizm ürün ve hizmet çeşitlendirilmesi, turizm değer zincirinin her bileşeninde kalitenin daha da arttırılması, sürdürülebilirlik ilkesi çerçevesinde bölgesel kalkınmada öncü bir sektör haline gelmesi şeklinde amaçlarımızı da özetleyebiliriz.”